Kdz EreÄŸli Haber - Eregli FM Gazetesi

TARİH VE İKTİSAT

Tüm Yazıları

Siyasi tarih okuyucularının çok iyi bildiÄŸi gibi tarih konusunda yazılan eserlerin çoÄŸunda toplumların güç mücadelesi ön plana çıkar. Büyük komutanlar ordularıyla savaÅŸlar kazanır, ülkeler fethederler. Ä°skender Makedonya’dan kalkar Hindistan’a kadar topraklarını geniÅŸletir. Cengiz Han dev ordusuyla o zamanda bilinen dünyanın üçte ikisini ele geçirir. Kısacası dev ordular kuran büyük liderler askeri fetihlerle diÄŸerlerine üstünlüklerini kabul ettirir, dünya tarihini yazarlar, büyük uygarlıklar kurarlar.

 

Ancak biraz düşündüğümüzde en basit bir askeri seferin arkasında bile ciddi bir mali gücün olması gerektiÄŸini anlarız. Büyük Ä°skender’in seferlerini ele aldığımızda, antik çaÄŸda 30-40 bin kiÅŸiden oluÅŸan bir ordunun hazırlanması, askerlere yeterli maaÅŸların verilmesi, günlük iaÅŸelerinin saÄŸlanması, sadece fethedilen yerlerin yaÄŸmalanması ile oluÅŸacak bir kaynak ile mümkün deÄŸildir. Dolayısıyla askeri güç kazanacak, ülkeler fethedecek bir topluluÄŸun her ÅŸeyden önce bunu saÄŸlayabilecek ve yönetebilecek mali kaynaklara sahip olması gerektiÄŸi açıktır.

 

Sadece askeri baÅŸarılar deÄŸil uygarlık ve sanat diye adlandırdığımız deÄŸerlerin ardında da ekonomik güç vardır. BildiÄŸimiz ilk uygarlıklar, nehir kıyılarında tükettiÄŸinden fazla tarımsal üretim yapabilen toplulukların ürettikleri artı deÄŸerleri ticaret yoluyla satarak zenginleÅŸmeleri sonucu oluÅŸmuÅŸtur. Gerçekten de Mısır, Sümer ve Ä°ndus vadisi uygarlıkların temelinde bu olgu vardır. Bu topluluklar tarımsal üretimden gelen ticari fazlayı satarak birikim yapmışlar, bu birikimleri kullanarak binlerce sanatkarı ve köleyi çalıştırmışlar; piramitleri, ziguratları veya su kanalları inÅŸa ederek geleceÄŸe iz bırakmışlar. Hala büyük bir hayranlıkla izlediÄŸimiz antik Yunan ve Roma eserlerin ardında Akdeniz deniz ticaretinden kazanılan o devre göre müthiÅŸ servet vardır. Bu serveti kullanan Yunan ve Roma ÅŸehir devletleri, taÅŸa ÅŸekil veren ustaları çalıştırmış, felsefe okulları kurmuÅŸ, ÅŸairlere maaÅŸ vermiÅŸ ve sonuçta yüzyılların ötesine ulaÅŸan uygarlıkları kurmuÅŸlardır. Keza batı uygarlığının baÅŸlangıcı olarak kabul edilen Rönesans’ın öncelikle Ä°talya’da, Venedik ve Ceneviz gibi denizci devletlerin Akdeniz ticaretinden elde ettikleri devasa kaynakları sanat ve endüstriyel yatırıma yöneltmeleri ile ortaya çıktığı bir diÄŸer tarihi gerçektir.

 

Kendi uygarlığımız da bu tarihsel gerçekten bağımsız değildir. Bilinen tüm Türk imparatorlukları ipek ve baharat yolları üzerinde kurulmuş ve bu yollar üzerindeki ticareti kontrol ederek varlıklarını sürdürmüşlerdir. Selçuklu, Anadolu beylikleri ve Osmanlı devirlerinde kullanılan kervansaray ve hanlar aslında bu devletlerin hayat damarları idi. Doğu ve batı uygarlıkları arasında mal değiş tokuşu bu yollar üzerinden yapılıyor ve bu yolları kontrol edip emniyetini sağlayan güçler de bu ticaretten payını alıyordu. Osmanlı devleti ilk önce verimli Rumeli topraklarını fethetmiş ve çoklu ulus yapısına sahip bu bölgeye etkin bir vergi sistemi getirerek zenginleşmişti. Yüzlerce kadırga, binlerce top ve onbinlerce asker ile yapılan seferlerin yanı sıra o yıllarda inşa edilen muhteşem camii, imaret ve diğer görkemli yapıların ardında işte bu iktisadi güç vardı. Ne zamanki dünya ticaret yolları değişmiş, yeni kıtalar keşfedilip yeni kaynaklar bulunmuş işte o zaman Osmanlı mali yapısı da bozulmuştur. Gelir kaynakları azalan devletin ilk olarak ordusu dejenere olmuş; daha önce kendinden kat be kat orduları perişan eden Osmanlı bu defa kendinden daha küçük ordular karşısında bile Balkan savaşında olduğu gibi yenilgi üzerine yenilgi alıp tarih sahnesinden çekilmiştir.

 

Fransız devrimiyle birlikte baÅŸladığı kabul edilen yakınçaÄŸ’da ekonomik gücün önemi daha da artmıştır. Endüstri devrimiyle zenginleÅŸen uluslar geçmiÅŸe göre karşılaÅŸtırılamayacak büyüklüklere ulaÅŸmışlar ve bu güçlerini kullanarak siyasi, askeri, sosyal ve ekonomik

yapılarını geliÅŸtirmiÅŸlerdir. Bugün yarattıkları eserleri hayranlıkla izlediÄŸimiz batı uygarlığı ilk sermaye birikimini yeni kıtaların bulunması ve bunların tabii kaynaklarının deÄŸerlendirilerek ülkelerine transferi kısacası yaÄŸmalanması ile yapmıştır. Daha sonra ise elde edilen bu paraların korunması ve deÄŸerlendirmesinin yapılabileceÄŸi bankacılık ve diÄŸer finans sistemleri geliÅŸtirilmiÅŸ; bu da zenginliÄŸi daha da geniÅŸ bir çerçeveye yaymış ve artırmıştır. Uygarlık ve sanat da bu zenginliÄŸe paralel geliÅŸmiÅŸtir. Avrupa’nın ticaret ve finans sistemlerinin yakınlarında sanat ve kültürün geliÅŸtiÄŸi uygarlık ve eÄŸitim merkezleri kurulması ve bu merkezlerde yetiÅŸen pozitif düşünceye sahip insanların bu akımları çevrelerine yayması tesadüf deÄŸil bu olgunun doÄŸal bir sonucudur.

 

Kısaca özetlemek gerekirse tarihteki siyasal ve askeri olayları incelerken, bir de iktisadi pencereden bakmak bize çok farklı bir bakış açısı kazandıracaktır. Neden uygarlık Nil, Fırat, Dicle ve Ä°ndus nehirleri kıyılarında doÄŸdu da, Tuna, Ren, Volga kıyılarında doÄŸmadı sorusu ile sanayi devrimi neden Londra, Amsterdam, Hamburg’da baÅŸladı da, Ä°stanbul, BaÄŸdat veya Kalküta’da baÅŸlamadı sorusu bu bakış açısı ile aynı paralelde cevaplanabilir. EÄŸer Osmanlı imparatorluÄŸunun tarihini iktisadi yapı ile birlikte incelersek hem yükselme devrindeki Balkanlar’daki ani büyümeyi, hem de 1878-1913 yılları arasındaki ani çözülmeyi çok daha iyi anlayabiliriz. Ä°ktisadi bakış açısı hem bizim tarihe anekdotal veya mitolojik bir yaklaşımla bakmamızı önleyecek, hem de günümüz dünyasındaki siyasal ve askeri güç mücadelesini komplo yaklaşımlarının uzağında farklı bir gözle görmemizi saÄŸlayacaktır.


Canlı Radyo