Gündem 9 yıl 2 ay 18 gün 15 saat 17 dakika önce 1688
Dün başlayan ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Konrad Adenauer Stiftung ile ortaklaşa düzenlediği Yerel Medya Projesi çerçevesinde hayata geçirilen eğitim seminerlerinin 77.’si Zonguldak’ta devam ediyor.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Konrad Adenauer Stiftung’un (KAS) ortaklaşa düzenlediği 77. Yerel Gazetecilik ve Meslek İçi Eğitim Semineri; Zonguldak, Bartın, Düzce ve Bolu ile çevre il ile ilçelerden çok sayıda gazetecinin katılımıyla gerçekleştirildi. Dedeman Otel’de düzenlenen seminere; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto, Önceki Başkan Orhan Erinç, Genel Sekreter Sibel Güneş, Genel Sayman Gülseren Ergezer Güver, Genel Sekreter Yardımcıları Niyazi Dalyancı ve Ahmet Özdemir, Yönetim Kurulu üyeleri İhsan Yılmaz ve Göksel Göksu, Hukuk Danışmanı avukat Gökhan Küçük, Konrad Adenauer Stiftung (KAS) Türkiye Temsilcisi Dr. Colin Dürkop’un da aralarında bulunduğu çok sayıda gazeteci katıldı.
ÖLDÜRÜLEN GAZETECİLER ANILDI
Tören, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ile silah arkadaşları, basın emekçileri ve basın şehitleri için bir dakikalık saygı duruşuyla başladı. Sunuculuğunu TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş’in üstlendiği seminerin açılış konuşmalarını Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto, Konrad Adenauer Stiftung Türkiye Temsilcisi Colin Dürkop, Zonguldak Belediye Başkanı Muharrem Akdemir yaptı.
BAŞKAN OLCAYTO: MUHBİRLER TOPLUMUN BOZULMASINA YOL AÇIYOR
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto, konuşmasında şunları söyledi: “Türkiye’de, hem sosyal açıdan hem de göçlerin getirdiği sıkıntılar dolayısıyla zor koşullar yaşanıyor. Nereye baksanız; ölümler, yaralanmalar, göç eden insanların perişan hallerini görüyorsunuz. Son günlerde sosyal medyada bir çocuğun fotoğrafı var. Fotoğrafın yayınlanmasının etik olup olmadığı soruluyor. Yayınlanmaması gerekiyor; ama o fotoğraf söylenebilecek pek çok şeyi söylüyor. O nedenle yayınlanmasını normal görmek gerekiyor. Gazetecilik neredeyse 8-10 yıldır büyük bir baskı altında. Hem sansür, hem oto sansür, onun dışında düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engeller gazeteciliğin yapılmasını güçleştiren faktörler. Bu faktörlere eklenecek başka şeyler de var. Bizden kaynaklanan şeyler de var. Bir kere biz birlikteliğimizi kaybettik. Karşı kamplara bölündük. Gazeteciler birbirine artık selam bile vermiyor. Eskiden böyle değildi. Farklı görüşe sahip gazetede çalışan gazeteciler, gazeteden çıktıktan sonra beraber oturur, konuşurlardı. Türkiye’de muhbirlik yaygın bir şekilde ortamda. Muhbirler, toplumun bozulmasına yol açıyor.
YEREL BASININ GÜÇLENMESİ TOPLUMUN GELİŞMESİ DEMEKTİR
TGC’nin KAS ile birlikte yürüttüğü Yerel Medya Seminerleri’nin 77.’sini Zonguldak’ta yapıyoruz. Yüksekova’dan Çanakkale’ye kadar uzanan hatta seminerler yaptık. Bugüne kadar yaptığımız seminerlerin hepsi çok başarılı geçti. Biz eskiden bu tür seminerleri yaptığımızda gelen soruların çoğu Basın İlan Kurumu’nun ilan verip vermeyeceğiyle ilgiliydi. Seminerlerde gazete sahipleri çalışanlardan daha fazlaydı. Bu tablo değişti. Şimdi yaygın basında görmediğimiz daha ciddi sorular geliyor. Haber portallarında izlediğimiz zaman bu işi ne kadar iyi götürdüklerini görüyoruz. Yerel basının bu gelişmesini sevinçle karşılıyoruz. Bu toplumun da gelişmesi demektir. Yerel basını bölmeye çalışan pek çok mecra var. O da kendi içimizden kaynaklanan büyük bir üzüntümüz. Yerel basın bölünmemeli.”
DÜRKOP: YEREL GAZETECİLİK DEMOKRASİNİN GÜÇLENMESİ İÇİN BİR ARAÇTIR
Konrad Adenauer Stiftung Türkiye Temsilcisi Colin Dürkop, konuşmasına son zamanlarda canlarını vatan uğruna kaybedenlerin ailelerine ve halkımıza baş sağlığı dileyerek başladı. Dürkop, konuşmasına şöyle devam etti: “Gazetecilik; bir gazete veya derginin hazırlanma ve çıkarılmasında görev alan kişiler tarafından haber ve bilgi kaynağına çabuk ulaşmak ve kaynaklardan edindiği bilgi ve haberleri okuyucuya sunma olarak tanımlanır. Bu süreçte neler yaşanır? Biz okurlar bunu bilmeyiz. Sadece haberi okuyup geçeriz. Oysa mürekkep kokuları içinde, baskı makinelerinin çıkardığı sesler arasında ki koşuşturma ve en iyiyi yapabilmek için gecesini gündüze katan kişilerin emekleri yadsınamaz bir gerçektir. Gazeteci olmak özveri ve tecrübe gerektirir. Etrafımıza şöyle bir baktığımızda ulusal gazetelerin arasında yerel gazetelere gerektiği önemin verilmediğini görüyoruz. Oysa tüm dünyada yerel gazetelerin sahip olduğu önem her zaman gözler önüne serilmelidir. Artık dünyada iletişim sadece gazetelerle sağlanmamaktadır. Televizyon ve internet hemen hemen her tarafa ulaşmış bulunmaktadır. Yerel gazeteler bunlarla da rekabet edebilmeli, çağın gereksinimlerine ayak uydurmalıdır. Bunun için neler yapabilirler; araştırmacı olmalılar doğru bilgileri doğru zamanda iletebilmeliler. Okuyucularının nelere önem verdiğini veya verebileceğini düşünerek hareket etmeliler. Halkın sorunlarını dinlemeli, onların endişelerini dile getirebilmeliler.”
SİBEL GÜNEŞ: GAZETECİ ŞİDDETİ HAKLI GÖSTEREMEZ
TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş “Gazetecilikte Dayanışma” başlıklı konuşmasında şunları dile getirdi: Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi, gazetecilerin yol haritasıdır. Bildirgede, “Gazeteci; başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur. Milliyet, ırk, etnisite, cinsiyet, dil, din, sınıf ve felsefi inanç ayrımcılığı yapmadan tüm ulusların, tüm halkların ve tüm bireylerin haklarını ve saygınlığını tanır. İnsanlar, topluluklar ve uluslar arasında nefreti, düşmanlığı körükleyici yayından kaçınır. Bir ulusun, bir topluluğun ve bireylerin kültürel değerlerini ve inançlarını (veya inançsızlığını) doğrudan saldırı konusu yapamaz. Gazeteci; her türden şiddeti haklı gösterici, özendirici ve kışkırtan yayın yapamaz” deniliyor.
MESLEK ÖRGÜTLERİ YAN YANA DURMAYI BAŞARDI
Gazetecilik mesleği son 10 yıldır ağır bir baskı altında. Yerel medyadan yaygın medyaya yönelik yoğun bir baskı söz konusu. Sadece bizim gazetecilik meslek örgütlerinin değil tüm uluslararası meslek örgütlerinin de bunu doğrulayan bilgi paylaşımları var. 2010 yılında Türkiye’de basın özgürlüğü sorunu olduğunu kimse yüksek sesle söylemezdi. 2010 yılında 94 meslek örgütü bir araya gelerek Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) kuruldu. Türkiye’de hukukun izin verdiği koşullarda büyük bir dayanışma göstererek; gazetecilik meslek örgütleri yan yana durmayı başardı. Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü sorunu olduğunu gündeme taşımayı el birliğiyle başardık. O dönemde ABD merkezli Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) ’Basın Özgürlüğünün Risk Altında Olduğu Ülkeler Raporu’nda, Türkiye ilk on ülke içinde yer aldı. Amerikan düşünce kuruluşu Freedom House, basın özgürlüğünün gerilediğini açıkladı. Paris merkezli Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF), 2015 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye’nin 180 ülke arasında 149’uncu sırada olduğunu ve basın özgürlüğü konusunda da hiçbir gelişme görülmediğ vurgulandı. 2010-2015 yılları arasında Türkiye’de 300’e yakın gazeteci cezaevine girip çıktı. Sadece 17-25 Aralık sürecinde; 70 gazeteci haklarında açılan 120 dava ile yargılanır durumdaydı. Hakkında dava açılan bu gazetecilerin tutuklanma olasılığı halen çok yüksek. Tek tip gazetecilik anlayışını iktidarın tercih ettiğini görüyoruz. Basın toplantıları dönemi bitti. Yerel yöneticiler, soru sorulabilecek basın toplantısı yapmayı tercih etmiyor. Gazetecilerin soru sorması ortadan kaldırılır durumda. Gazetecilik ’terorizm’, gazeteci ’terörist’ olarak damgalanarak mesleğimiz itibarsızlaştırılıyor. Gazetecilere fiziksel ve sözlü saldırılar sürmeye devam ediyor. Gezi Olayları da dahil toplumsal olaylarda gazeteciler darp ediliyor. Müthiş bir cezasızlık tavrı devam ediyor. Güvenlik güçleri bu konudaki ilgisizliklerini ısrarla sürdürüyorlar.
BASIN VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ MESLEĞİMİZİN ALTIN KOŞULUDUR
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olarak her zaman gazetecilerin yanındayız. Avukatımız Gökhan Küçük, gazetecilere ücretsiz hukuk desteği veriyor. Tüm davaları izliyor. Haksızlıkları görünür kılıyor. Basın raporları hazırlıyoruz, internet gazeteciliğiyle ilgili rapor çalışmalarımız sürüyor. Son olarak, örgütlenme şart. Bizi iktidar ya da muhalefet kurtarmayacak. Biz iç dayanışma ile sorunlarımızı çözmeye çalışacağız. Derneklerin aralarındaki çatışmaları çözerek, parça böl yönet’e aracılık etmeden yan yana durarak ortak mücadele etmemiz lazım. Basın ve ifade özgürlüğü bu mesleği yapabilmemizin altın koşulu. Siyasi görüş ayrılıkları yerine basın ve ifade özgürlüğü noktasında birleşmeliyiz. Mesleğin geleceği için yan yana olmalıyız.”
NİYAZİ DALYANCI: HABERDE BİLMEDİĞİNİZ SÖZCÜĞÜ KULLANMAYIN
TGC Genel Sekreter Yardımcısı Niyazi Dalyancı “Haber Yazım Teknikleri” konusunu örneklerle anlattı. Niyazi Dalyancı konuşmasında şu noktalara dikkat çekti: “Demokratik sistemde ülkeleri yöneten yasama, yürütme, yargı erklerinin işlerini doğru dürüst yapıp yapmadıklarını izleyecek olan dördüncü kuvvet basındır. Bunda amaç, halkın doğru seçim yapabilmesi için kendisini yönetenler hakkında doğru bilgi edinmesidir. Medya, gerçeklerle halkın arasında köprü kurar. Haber, kimi kişilerin yayımlanmasını istemedikleri bir şeydir. Gerisi reklamdır. Her okuduğumuz habere böyle bakarsak daha iyi değerlendirebiliriz. Haber yazarken de bazı altın kuralları unutmamak gerekiyor. Örneğin, habere alıntıyla başlamayın. Haberin özüne giriş paragrafında yer verin. Yorum katmayın. Cümlelerin edilgen değil etken çatılı olmasına dikkat edin. Haberi de soruyu da sözcüklere boğmayın. Klişe sözlerden kaçının. Basın toplantılarında ve röportajlarda soru sorarken; konuya hakim olun. Soru basit ve tek konuya odaklı olsun. Çanak soruların okuru ve izleyiciyi aydınlatmakta yararı yok. Muhabir kendi görüşünü kendine saklamalı. Bir cümledeki bilgilerin, başka cümlelerdekilerle çelişmemesine dikkat etmek gerekir.”
GÖKSEL GÖKSU: TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİNE DUYARLI HABERCİLİK YAYGINLAŞMALI
TGC Yönetim Kurulu Üyesi ve Kadın Komisyonu Koordinatörü Göksel Göksu “Medyada Cinsiyetçi Dil” başlıklı sunumunda şunları söyledi: “Türkiye’de gazetecilik açısından zor bir süreçten geçiyoruz. Basın dünyası ortadan ikiye bölünmüş durumda. Ortada duran reel gerçeklik, hangi taraftan bakılıyorsa o kalıbın içine sokuluyor. Haberin aktörleri buna göre değişiyor. Bulunduğumuz yerden aynı olguya bakıyoruz. Aynı olguyu farklı şekillerde değerlendirdiğimiz günlerden geçiyoruz. Bu olguya bir de sosyal medya eklenmiş durumda. Masa başı haberciliğini geride bıraktık. Gazete okuyan bir kuşakken televizyon haberciliğine geçtik. Ana haber bültenini beklerken zamanla haber kanalları kuruldu. Her saat haber vermeye başladılar. Şimdi haber kanalları da geride kaldı. Sosyal medya çağındayız. Çok hızlı bilgi akışı var ama aynı şekilde son derecede bilgi kirliliğinin olduğu bir süreçten geçiyoruz. Haber trafiğinin yaşandığı süreçte, medyada eril dili değiştirelim istiyoruz. Son dönemde; kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet ile ilgili gazetelere yansıyan verilere baktığımız zaman ciddi bir artış olduğunu görüyoruz. Onunla nasıl baş edileceğini maalesef net bir şekilde veremiyoruz. Gazetecileri, sokaktaki insandan ayıran bir şey olmalı. . Mesajı düşen olayın kendisi değil biziz. Bizler onun toplumla olan bağını kuruyoruz. Haberi nasıl verdiğimiz önemli. Şiddeti normalleştirmemeliyiz. Toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı haberciliğin yaygınlaşması gerekiyor. Pornografinin dilini ödünç almaktan, şiddete estetik boyut katmaktan vazgeçilmeli. TGC çatısı altında kurulan Kadın Komisyonu bu konuda çalışıyor, sizin de desteklerinizi bekliyoruz.”
İHSAN YILMAZ: MUHABİR OLAYI OLDUĞU GİBİ AKTARMALI
TGC Yönetim Kurulu Üyesi ve A Haber Şef Editörü İhsan Yılmaz “Televizyon Haberciliği” konulu konuşmasında şu noktalara değindi: “Türkiye’de çok sayıda televizyon kanalı var. Görüntülü haberde yerel muhabirlere çok ihtiyaç var. Ancak yerel muhabirlerin pek çok eksiği var. Örneğin yerel muhabirlerin, dil konusunda ciddi eksikleri var. VTR, DSF, ses, canlı yayın, bant kayıt vs. gibi basit teknik kavramları bilmiyorlar. Çalıştıkları kuruma ve işleyişe yabancılar. Yerel basın çalışanları, görüntülü haber konusunda kendisini yetiştirmelidir. Peki muhabir nelere dikkat etmeli? Muhabir, kıyafeti başta olmak üzere görünümüne özen göstermeli. Televizyon haberinde görüntü en az haberin kendisi kadar önemlidir. TV muhabiri dış tepkilere karşı hazırlıklı olmalı ve olasılıkları önceden hesaplamalı. Canlı yayına iyi hazırlanmalı, ezber yerine belli hatırlatıcı kelimeleri not alarak, yayınını sakin anlaşılır bir dille yapmalı. Dikkat çekici hareket ve mimiklerden kaçınmalı. Televizyon haberciliğinde hız önemlidir. Haber ve görüntü en kısa sürede merkeze ulaştırılmalı. Özellikle toplumsal olaylarda baskı altında sakin kalabilmeli. Bunun yanında yapılmaması gerekenler de var. Muhabir, yargı içeren, peşin hükümlü suçlayıcı ifadelerle soru sormamalı. Şüphelileri tahrik edecek sorular da yöneltmemeli. Muhabir, olayı olduğu gibi aktarmalı, provoke edici soru ve davranışlarıyla haberin konusu olmamalı. Muhabir toplumsal olayları kullanırken de üslubuna dikkat etmelidir. Muhabirler, etik kurallara uymalı ve kurgu haberden uzak durmalı.”